11 Şubat 2010 Perşembe

Yazmak, yaşamak..

Kardeş'le keyifli bir mutfak muhabbetimizde (evet yaa, Berlin'deki mutfağımda Sibel, yaşasın!), sen de bu aralar pek yazmıyorsun, blog'dan sıkıldın mı filan dedi. Halbuki alakası yok, hep yazasım geliyor, hep aklımdan bir şeyler geçiyor ama yazmanın dinamiği de ayrı.
İnsan Paris kafelerinde sürterken, Berlin'i üç kafadar arşınlarken, en sevdiği kardeşine kavuşmuşken, yazmak için ihtiyaç duyduğu sükûneti, dinginliği, belki en çok da ıssızlığı, bezginliği bünyesinde hissedemiyor.
Neticede bu aralar çok yaşadım, o yüzden yazamadım diye düşündüm. Aslında iki halimi de seviyorum (zaten yazmayan halim de pek suskun sayılmaz :), no worries..

4 yorum:

  1. Ben tahmin ettim. Biraz daha sürseydi suskunluk, dürtecektim yavastan ama ben de... :)

    YanıtlaSil
  2. dürtünüz, mutlu olurum!

    YanıtlaSil
  3. valla berlin ve abla kardeşin burnunda tütiyi. her an mutfağına gelebilir kendisi :)

    YanıtlaSil
  4. ha-ha keske! :)

    YanıtlaSil