21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bitti. Bitmedi..

Bugün Berlin'de son günüm. Gece uçağa binip eve dönüyorum.
En başında söylediğim gibi, mevsimler değişti, kış geçti yaz geldi ve dolayısıyla bu blog da tamamına erdi.
Peki benim Berlin maceram? Bitti mi? Galiba hayır. Belki de her şey daha yeni başlıyor..

15 Temmuz 2010 Perşembe

Ich bin eine Berlinerin?..

Başta hafiften kafayı sıyırmama sebep olan her simaya aşinalık hissi zamanla yerini mahalleliyi tanımaya ve hafiften selamlaşmaya bıraktı. Çok fazla çevrem olduğunu da zannetmiyorum ama sağda solda bir şekilde birileriyle karşılaşıveriyorum. Geçen hafta bir gün kardeş de buradayken birkaç saat içinde tam 5 tane tanıdık gördüm ve korkmaya başladım: yoksa yerli mi oluyorum? Gerçi Berlin'de şehirli - taşralı ("dışarı"lı) ayrımı o kadar flu ki belki de artık Berlinerin olmayı hak etmişimdir..

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Ne var ne YOK? - 5 (Erik)

Haziran başında İstanbul'dayken açıkalanamaz bir gaflet içinde nefsimi köreltecek kadar erik yemeyi ihmal ettim. Etmişim. Nefsi köreltmek ne kelime, kursağımdan üç dört erik geçtiyse iyidir. Halbuki gurbetçi arkadaşlardan biliyordum eriğin yaban ellerde bulunması en zor nanelerden olduğunu.
Gerçi Berlin'de pazarda ya da Kreuzberg'deki marketlerde bulabilirdim ama benim aklım başıma gelene kadar mevsimi geçmiiiş gitmiş.. Berlin bana eriksiz bir yaza mal oldu, derhal telafi yolları düşünmeli!

13 Temmuz 2010 Salı

Eis

Etrafımdaki insanlar benimle aynı kanaati nedense paylaşmıyorlar ama bence Berlin'de dondurmacı enflasyonu var. Her köşe başında bir eis tabelası ve herkesin elinde külâhta ya da kâsede dondurma. Günlük dondurma tüketimi sadece bununla da kalmıyor. İnsanlar deli gib dondurmalı kahve (eiskaffee) ya da prosecco ya da roze şarap da içiyor.
Evet, "dondurmayı kim sevmez ki, herkes sever!"; yine de bu kadar sık karşıma çıktığı için galiba benim gözüm doydu. Olur da kestanelisi denk gelirse - gelmez ya - belki..

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Birkenstock

Bütün kış kar yağmur çamur demeden genellikle topuklu cici bici ayakkabılarımla dolaştığım için bir sürü insanın bitmez tükenmez garipsemelerine maruz kaldım. Bir türlü de anlatamadım yüksek topuklarla hakikaten rahat ettiğimi ve meselenin şık latifelikten öte olduğunu.
Yaz geldiği için artık chic ayakkabılarım çok göze batımıyor ama bu sefer de insanlar Birkenstock terliklerime şaşırıyor. Benim için fazla spor, fazla rahat, fazla düzmüş.. Aslında yalan da değil, ama şu sıralar Berlin'de neredeyse her yerin bahçesine kum döktüğü düşünülürse geriye fazla seçenek kalmıyor. Üstelik bence bu terliklerin rahatlık-estetik dengesi gayet makul. Seviyorum..

11 Temmuz 2010 Pazar

En sıcak gün!

Hafta boyunca hava ısındı ısındı ısındı ve neticede Pazar günü yılların rekoru kırıldı(mış)! 37 derece. İstisnasız herkes lafa "sıcak.." diye başlarken biz kardeşle amma da büyütüyorlar diye kikirdemeden edemedik. Hele de haberlerde durmadan gösterdikleri trende fenalaşma vakaları bize biraz fazla nazeninlik gibi bile göründü.
Yine de kabul etmeli ki ciddi ciddi sıcaktı, bisikletimin selesinin güneşte eriyip, siyah renkli bir sakız kıvamına dönüştüğünü görünce ben de hafiften paniklemedim değil..

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Curry Wurst

Gelmeden önce ben başkalarına soruyordum, şimdi de ziyaretçiler bana soruyor: "nedir yani Alman mutfağı, var mı böyle bir şey?" Görebildiğim kadarıyla olup olan koyu renk soslarla servis edilen etler ve çeşit çeşit patates garnitürleri. Yani çok özel şeyler olduklarını düşünmedim hiç.
"Mutfak" tanımının inceliğine ne kadar ayak uydurabilir bilmiyorum (hepi topu 1.50'ye satılan bi nane) ama bence en kayda değer Berlin spesiyalitesi wurst. Elbette bu coğrafyanın her köşesi sosis cenneti, ama buradaki büfeler sosisin üstüne curry serpmek gibi bir buluş geliştirivermişler ve pek tutmuş.
"Pis bi şey" yemeyi özleyip de kokoreç bulamayanlara birebir!