Berlin'de ilk müdavimi olduğum mekân Double-Eye. Sabahları yogadan çıktıktan sonra muhakkak gidip acı bir kahvelerini içiyorum.İlk gördüğümde kapının önündeki küçük tabureler dışında oturacak yeri bile olmayan bu kafenin önünde niye millet kuyruğa giriyor diye şaşırıp burun kıvırmıştım. Fazla kalabalık olmayan bir gün içeri girip, insanın iki eliyle bile zor kavradığı koca bir tas heiße Schokolade içince bütün kanaatim değişti.
Kahveleri müthiş güzel, şaşırtıcı derecede ucuz ve ayak üstü sıcak bir şey içip biraz gazete karıştırmak gayet keyifli. Görünüşe göre herkes aynı fikirde, sanki bütün mahalleli birbiriyle burada buluşuyor!













Haftanın en azından iki üç günü gitmem gereken ve ofisimin de olduğu enstitü şehrin epey güneyinde, Nikolassee diye bir yerde. Topu topu evime on beş yirmi dakika uzaklıkta olsa da aslında şehrin oldukça dışında ve ormanın ortasında kalan bir yer. 


Dün benimle beraber on ayını aynı iş vesilesiyle bu şehirde geçirecek grubun bir kısmıyla tanıştım. Fena tipler değiller sanırım. İlk anda kesin bir şey söylemek zor. Şimdilik tek hissiyatım aralarında Arapça bilmeyen tek kişi olmanın görece dışlanmışlığı...