Bu tabir büyük ihtimalle herkesin aklına meşhur Hitchcock filmini getirir. Hani şu kırık bacağı yüzünden tekerlekli iskemleye mahkûm, kafasını komşularını izlemekle bozmuş adamın hikâyesi.
O kadar obsesif bir durumda olduğum düşünülmesin (zaten çalışma masam ve dolayısıyla sandalyem sırtını cama veriyor bi kere) ama bu yeni odamda benzer bir duyguya kapıldım.
Karşıdaki apartmanla benimki arasından çok dar olmayan bir sokak geçiyor ama sonuç itibariyle oldukça yakınız. Ama esas mesele yakınlık değil, insanların bizim alışkın olduğumuz kadar perde düşkünü olmayışı. Benimki dahil gözümün gördüğü birçok oda gecenin geç saatlerine kadar, hatta belki uyku vaktine değin izlenmeye müsait bir biçimde perdesiz ve aydınlık oluyor.
Dün gece dirseklerimi camın kenarına koyup keyifli keyifli sigaramı ve şarabımı içerken baktım: Karşımdaki evlerden birinde iki kız dışarı çıkmaya hazırlanırken dans edip gülüşüyordu; bilgisayar başında bir çocuk aniden gömleğini çıkarıp üstü çıplak kaldı ve bir yandan parfüm sürünürken bir yandan gardrobundan başka bir gömlek çıkarıp giyinmeye koyuldu; alt kattaki kızın kırmızımsı odasının açık camından yüksek volümlü bir müzik yükseliyordu ve o da benim gibi sigara içiyordu...
Komşularımı sevdim!
:D avrupa sineması şenliğine devam!
YanıtlaSilhitchcock'un neresi européen çocuum :)
YanıtlaSilbu arada o gömleğini çıkaran çocuk bugün yine aynı şeyi yaptı! bu sefer de üstünde bir şey olmaksızın bir gömlek ütüledi ve sonra da giyinip çıktı. çok matrak yaa!
off ya, olay hitchcock değil sensin yahu! :D daha önce konuşuldu bu ama çok kapalı bir gönderme oldu sanırım.. :)
YanıtlaSilya ben de böyle seyirlik komşular istiyorum! kıskandım..
aa, avrupa sineması olmaya hayır demem tabii :P
YanıtlaSil